Polonya’da 15 Ekim’deki genel seçimlerin tamamlanmasının ardından, Cumhurbaşkanı Andrzej Duda’nın önceliği iktidar partisine vermesi nedeniyle gecikmeli olarak Başbakan seçilen Donald Tusk’un politikalarında önceliğinin Avrupa ile “buzları eritme” olması bekleniyor.
Eski Başbakan Mateusz Morawiecki’nin 11 Aralık’ta parlamentoda güven oylamasını kaybetmesinin ardından Polonya’daki sekiz yıllık Hukuk ve Adalet (PiS) iktidarı sona ermişti.
Morawiecki hükümetinin güvenoyu alamamasının ardından parlamentonun başbakan olarak seçtiği isim ülkede 2007-2014 arasında da başbakanlık yapan Tusk olmuştu.
Tusk, seçildikten sonra parlamentoda yaptığı iki saatlik konuşmada, döneminde yaşanacak gelişmelere ilişkin net mesajlar verdi.
Donald Tusk’un konuşması ağırlıklı olarak Avrupa, hukukun üstünlüğü ve siyaset felsefesine odaklandı.
Konuşmada büyük enerji projeleri, devletin dijitalleşmesi, eğitim ya da sağlık sistemine yönelik çözümlere ilişkin net ifadeler yer almadı. Bununla birlikte, önceki hükümetin suiistimallerinin hesabının sorulmasına, devam eden güvenlik sorunlarına ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerin geliştirilmesine vurgu yapıldı.
Tusk, AB ile ilişkilerin düzeltileceğine ve Polonya’nın tekrar bir Avrupa ülkesi olacağına dikkati çekti.
Muhafazakar seçmeni de unutmayan Tusk, Papa 2. John Paul’un “sevgi olmadan dayanışma olmaz” sözlerine de atıfta bulundu.
Tusk, ilk yurt dışı ziyareti için 13 Aralık’ta Brüksel’e giderken gazetecilere yaptığı açıklamada, “Polonya yeniden Avrupa’da. Bu benim için siyasi hayatımın en önemli anı.” ifadesini kullandı.
ABD ve NATO vurgusu
Tusk, Polonya’nın dış politikasının NATO üyeliğine ve ABD ile ittifaka dayanacağını vurgulasa da AB ile ilişkilere konuşmasının birçok noktasında değinmeye devam etti.
Polonya’nın “AB’deki lider rolünü” yeniden kazanmayı hedeflediğinin altını çizen Tusk, “Brüksel’den milyarlarca avroyu geri getireceğini” ve AB’de hiç kimsenin kendisini “alt edemeyeceğini” söyledi.
Tusk’un, Brüksel’in Polonya’nın hukukun üstünlüğü ilkesinde yaptığı değişiklikler nedeniyle bloke ettiği milyarlarca dolarlık fonun serbest bırakılmasını sağlaması bekleniyor.
Ayrıca, Ukrayna’ya yardım konusunda “tam kararlılık” vurgusu yapan Tusk, bu amaçla Batılı ülkeleri harekete geçirme taahhüdünde bulundu.
Polonya’nın sınır güvenliğine de değinen Tusk, “insani olmaya devam ederek” sınırların korunacağını belirtti, “Polonya’nın Avrupa sınırlarını ve Avrupa topraklarını korumak için ortak sorumluluk alabilmesini istiyorum.” ifadesini kullandı.
Eski iktidar ana muhalefet oldu
Üçlü ittifakın başbakanı seçilse de Tusk’un, seçimleri birinci tamamlayan Hukuk ve Adalet’in güçlü muhalefetiyle karşılaşması bekleniyor.
Polonya geleneklerini, Katolikliği ve milliyetçi söylemleri ön planda tutan Hukuk ve Adalet, ilk gün itibarıyla Tusk’u “Almanya ajanı” olmakla suçlayarak muhalefetine başladı.
İlerleyen süreçte Hukuk ve Adalet’in görüşlerini paylaşan Cumhurbaşkanı Duda’nın Tusk’la ne kadar uyumlu çalışacağı ve hangi konularda veto yetkisini kullanacağı bilinmiyor.
Keza, Duda seçimlerden hemen sonra yaptığı konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştı:
“Cumhurbaşkanı’nın anayasal yetkilerini sınırlamaya, zayıflatmaya ya da sorgulamaya yönelik hiçbir girişimi kabul etmeyeceğim. Bunu kendim için değil, Polonya ve sonraki cumhurbaşkanları için yapıyorum. Anayasal düzen korunmalıdır. Yasaların çiğnenmesini ya da eğilip bükülmesini kabul etmeyeceğim. Polonya’nın en önemli iki değerini her zaman savundum ve savunacağım; özgürlük ve dayanışma. Herhangi bir çözümün ciddi hukuki ve maddi şüpheler doğurduğunu düşünürsem, başkanlık vetosunu kullanmaktan veya böyle bir yasayı Anayasa Mahkemesine havale etmekten çekinmeyeceğim.”
Seçimlerde ne olmuştu?
Seçim sonuçlarına göre, iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi yüzde 35,38 oy alarak birinci parti olmuştu.
Bunu, yüzde 30,70 ile ana muhalefet bloku Sivil Koalisyon, ardından da yüzde 14,4 ile Üçüncü Yol İttifakı izledi. Yeni Sol Parti yüzde 8,61, aşırı sağcı Konfederasyon Partisi yüzde 7,16 oy almıştı.
Seçimden güçlü çıkan Tusk’un liderliğindeki Sivil Koalisyon ittifakı, Polonya 2050 ve Polonya Halk Partisi’nden oluşan Üçüncü Yol ittifakı ile Yeni Sol Partisi yeni bir hükümetin kurulmasının önünü açabilecek koalisyon anlaşmasını 10 Kasım’da imzalamıştı.
Duda, 6 Kasım’da yeni hükümeti kurma görevini dönemin başbakanı Morawiecki’ye vermiş olsa da başka hiçbir siyasi parti mevcut iktidarla çalışmak istediğini açıklamamış, Morawiecki hükümeti 11 Aralık’ta parlamentoda yapılan oylamada güven oyu alamamıştı.
Böylece Morawiecki hükümetinin sekiz yıllık iktidarı sona ermişti. Tusk liderliğindeki hükümet ise 12 Aralık’ta parlamentodan güvenoyu aldı.